Tarihten bu yana övündüğümüz verimli topraklarımız, tarım arazilerimiz de en nihayetinde sistemden nasibini aldı. Son günlerin moda deyimi ekolojik tarım yani doğal yöntemlerle yapılan tarıma göz dikildi ve ne olduğunu bilmediğimiz tohumlarla üretilen gıdalar sofralarımıza getirildi.
Yıllardan beri kendi tohumunu üretebilen yeterince tohum sahibi olan ülkeme yabancı, ithal tohumlar getirildi. Geçtiğimiz senelerde epeyce konuşuldu, tartışıldı. Genetiği ile oynanmış organizmalar. Kısaca GDO lar.. Ülkemde 3-4 bin çeşit endemik tohum, üzerinde bulunduğumuz coğrafyada yaklaşık 13 bin bitki çeşidi varken geleneksel tarımı yok etme tehdidi neden?
Tohum tarımın vazgeçilmezidir. Toprağa tohum atmazsanız ürün alamazsınız. Çiftçiği de kendi ürettiği üründen tohum ayırmayıp, tohum üreten şirketlere mahkûm ederseniz çiftçiyi çiftçi olmaktan da çıkarırsınız. 31 Ekim 2006 da mecliste görüşülen ve kabul edilen olan tohumculuk yasasıyla birlikte tohumun sahibi bana göre şirketler olmuştur. Böylelikle tarıma egemen kıldığınız şirketler gıdaya da hükmen sahip kılındı. Vallahi harika! Artik ne yiyeceğime de başkaları karar verecek. Nükleer tehditlerden, hava kirliliğinden, zehirli atıklarından öldüremediler birde tohumdan vurdular… Neymiş efendim, laboratuarlarında ürettikleri kutup ayısı genini domatese kattıkları transgenik tohumlarından daha çok ürün alacaklar. Hadi ilk sene daha çok aldınız. Ya sonra?? Yine daha çok ürün! almak için malum şirketler çiftçiye kimyasal ilaçlar, antibiyotikler, kimyasal gübreler satacaklar. Eh toprağa gömdünüz ya ithal tohumlarınızı tabiî ki toprak affetmiyor ve ikinci yıl ürün vermek için sizden bu kimyasalları istiyor. Hadi buyurun, mahvettiniz toprağı….Mahkum oldunuz tekelci zihniyete!! Şu an yaşadığımız Korona virüsü bize bir kez daha gösterdi ki tarımımıza, toprağımıza sahip çıkmaksak belki de ileriki süreçte bizim için virüs kadar önemli bir tehlike açlık olacak. Bu nedenle yeniden toprağa bağlı bir hayat inşa etmeliyiz. Yorumda kararda siz okuyucuların..
Gelelim tohumculuk yasasının bir maddesine; yasada konusu gecen çeşidin ‘geleneksel ve/veya biyoteknolojik yöntemlere geliştirilmiş olan genetik yapı’ olarak tanımlaması ve tescile tabi kılması… Anlamayanlara hemen anlatıyım: Tohumun patentlenmesi. Yani bir ülkenin yüzyıllar boyunca oluşturduğu tohum zenginliğinin bir takim şirketlere kar etmeleri için devredilmesi. Yorum sizin!
Hadi tohumdan hasbel kadar çiftçilerin bazılarını kaçıramadınız, ekip biçmeye devam dediler ya tarım arazileri???? Birinci sınıf tarım arazilerini bu hızla imara açmaya devam edersek nerde ekip nerde biçecekler? Elimizdeki toprağın değerini bilmek zorundayız.
Aslında konu uzun. Verilecek çok örnek yazılacak çok şey var. Ama siz sevgili okuyucularımın uzun uzun okuyup yorulmasını istemediğim için devamını başka haftalara bırakacağım. Yazımı Anayasamızın bir maddesiyle noktalamak istiyorum.
45’inci madde der ki; “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini
önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır”.
Tarıma hep birlikte destek olalım..