GÖNÜLLERİN ŞİFASI: RAMAZAN

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on whatsapp
WhatsApp

İslam dünyası hafta sonundan itibaren farz orucun tutulacağı bir aylık mübarek zaman dilimine girecek.

Ramazan, tüm Müslümanlar için huzurun, bereketin ve manevi her türlü olumlu gelişmenin olduğu bir zaman dilimi olarak kabul edilir.

 Böyle bir durumda ibadet ve kulluk mevsimi olan bu mübarek aya girerken nefis muhasebesi yapmak, hepimiz için öncelikli bir sorumluluk ve görevdir.

 Bu görev aynı zamanda günümüzde “Müslümanlık şahsiyetinin” yitirildiği ve gölge düşürüldüğü bir dönemde biz Müslümanların içine düştüğü handikaptan kurtarmak bir zorunluluktur.

Ramazan, ihmal ettiğimiz değerlerimizi hatırlama ve manevi atmosferini fırsat bilip; sosyal yönlerinin yanı sıra ailemizle birlikte özümüze döndüğümüz, benliğimizi idrak ettiğimiz mevsimdir.

KURAN AYI RAMAZAN

Bu aya özgü önemli birçok dini vecibe vardır. Oruç; açlığa, susuzluğa her türlü nefsani arzu ve isteklere karşı mücadele içeren ibadetlerin temelini oluşturur. Oruç, bireyin manevi ve ruhi gelişimine katkıda bulunan, onun kötülüklerle mücadelesine yardımcı olan müstesna bir ibadettir. Allah’ın bir emri olan bu ibadetin aynı zamanda insanın psikolojisi, biyolojisi ve fizyolojisine de yararlı olduğu bilimsel bir gerçektir.

Bir hidayet rehberi olarak yüce kitabımızın her mesajının gönüllerdeki köhnemiş şeytani arzulara ve vesveselere ilaç olma mesabesindeki Ramazan ayı Kuran ayıdır. Yüce dinimiz İslam’ın emir, yasak ve diğer kurallarını içeren Kur’an, bu ayda indirilmeye başlanmıştır.

Bu ay Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmanın üst seviyeye çıktığı ve hayırda yarışıldığı bir dönemdir. Bundan yalnızca Müslümanlar değil, tüm insanlık hatta çevre ve diğer canlılar nasibini alır.

Sosyal adaletin sağlanması açısından çok değerli olan bu ibadetler aynı zamanda toplumsal ve bireysel krizlerin önünde de büyük bir set oluşturmaktadır.

Ramazan, Müslümanların evlerini ve gönüllerini hem yaratıcıya hem de din kardeşlerine açtığı bir aydır. Bu ayda sofraya yalnız oturulmaz. Aksine kalabalık, nimete de etki edecek bir bolluğun habercisi ve hatta şartı kabul edilir. Ramazan, 11 ay boyunca dünyeviliğin kirlettiği her türlü ruhsal ve bedensel yıpranmışlıktan arınma ve kötülüklerden uzaklaşma ayıdır.

GÖNÜLLERİN HUZUR BULDUĞU MEVSİM

İtikaf, bir bakıma bu temizliğin somutlaştığı ana işaret eder. Tefekkür, tezekkür ve tedebbür ile manevi dünyamızı yıkıcı ve Allah’tan uzaklaştırıcı vehimlerden arındırılarak tam bir teslimiyetle ve vicdani hesaplaşma ile Allah’a dönmemizi sağlar. Her zaman olduğu gibi bu yıl da Ramazan ayı manevi anlamda büyük kazanımların elde edileceği bir ay olması temennisiyle başlayacağız.

Ne var ki bu ramazan, önceki yıllara göre başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçların temininin zorlandığı bir döneme denk gelmiştir. Geçim sıkıntısının derinleştiği, toplumun büyük bir kısmının açlık sınırında yaşadığı göz önüne alındığında suç oranlarının artması ve bunun neticesi olarak intihar vakalarına yansıması kaçınılmaz bir sonuç olmuştur.

Bu tür trajik olayların artması toplumun moral ve motivasyonunu da bozmaktadır. Bilinmelidir ki İslam; toplumu ve bireyleri huzurlu, mutlu yapacak emir ve yasakları bünyesinde barındırmaktadır.

Ekonomik problemlerle birlikte toplumda ciddi bir endişe de hüküm sürmektedir. Bu noktada bize düşen görev elimizden gelenin fazlasını, azamisini yapmaya gayret etmektir.

Bir ibadet ancak toplumsal bir şuurla yapılırsa, “salih amel” mertebesine yükselebilir. Yoksa bireysel kurtuluşumuza odaklanmak sadece şahsi ibadetlerimizle Ramazan’ı geçirmeye çalışmak enaniyetimizi yükseltmekten öteye geçmeyebilir. Bir vücudun organlarına benzetilen İslam toplumu için her zorluk bir imtihandır ki bu hem sabrı hem de dayanışmayı gerektirir.

TEMEL SORUMLULUKLARIMIZ

Bu noktada Müslümanlara düşen temel görev; yardımlaşmada yarışmak, kardeşlik bağlarını güçlendirmek, iletişimi artırmak, komşuluk, sıla-i rahim, kimsesiz ve yetimlere sahip çıkmak gibi güzel davranışlarımızı artıracak tavırlar sergileyerek, toplumun yardım çığlığına kayıtsız kalmamaktır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla; Müslümanların bir bedenin parçaları olduğunu, bu azaların birinin zarar görmesi durumunda, bütün bedenin etkileneceği uyarısıyla bu noktadaki bilinci artırmalıyız.

Başkalarına faydalı olup bu hasletlere sahip çıktığımız sürece sorunlarımıza çare, yaralarımıza şifa bulmuş oluruz. Başkasının derdine derman olalım ki dertlerimiz derman bulsun.

“Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” diyen bir Peygamber’in (s.a.v) ümmetinin yaşadığı coğrafyada herhangi bir Müslüman, herhangi bir açlık ve borçlarını ödeyememe nedeniyle intihar ediyorsa, bu ayıp ve günah tüm toplumu sarsar.

Ayrıca toplu ibadetlerle de bireysel ölçekte bir sevgi ve muhabbet ağı kurularak toplumsal ünsiyet geliştirilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan ayının benliğimizin her bir hücresine sirayet etmiş olan orucuyla, Kur’an’ıyla, sahuruyla, sadakasıyla, yardımlaşmasıyla, kardeşliğiyle ve bütün mazlum coğrafyanın sevindiği gerçek anlamda huzura, mutluluğa kavuştuğu gün olması temennisiyle…

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 31.3.22

İlgili Haberler

Share on facebook
Share on twitter
Share on whatsapp
Share on pinterest
Share on tumblr
Share on email
Puan Durumu