BİR BUÇUK DAKİKAYA KAÇ ÖLÜM SIĞAR ?

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on whatsapp
WhatsApp

Daracık sokakları şiir ve müzik kokan, pencereleri başka bir zamana açılan konakların, farklılıkları kucaklayan zengin bir medeniyetin ütopyasıydı Antakyam… Özlemlerle dolu bu şehrin silinen her sokağında bir tezat gibi capcanlı duruyor anılar… telaşlı insan sesleriyle dolu mutluluk ve huzur sinen o sokaklarında kaybolsam yine…söz… bu sefer hiç acelem olmayacak, seni soluyarak seni hissederek küçük adımlarla milim milim yürüyeceğim. Yeniden tanışacağız seninle, yine şarkılar yükselecek her sokağından, yine nergiz kokacaksın buram buram…

Bizler, köşe başında kaderimizi bekleyen, kaybetmelere, kahırla yaşamaya ve karanlığa alıştırılan bizler; birer birer yitirdik sevdiklerimizi, önce yaprakları dökülen sonra çürüyen bir ağaç misali…Kaybettik bütün ‘hiçlikleri’, bütün ‘her şeyleri’, tükettik bütün ‘keşkeleri’…Avuntular silsilesine kapılmış bir anlamsızlık akını başlatmışız…hüzün denizinde boğulmuşuz feryat figan kasvetli ve huzursuz bir gecede…

Çığlıkların ve naraların anlamını yitirdiği o geceden sonra hiçbir şeyin anlamı elbette olmayacaktı, gidişlerin zoraki yakıcı ve yıkıcı olduğu, sabahı olmayan gaflet uykuları tattığımız o gece… sahi kaç mevsimdir uykususuz biz…her sabah doğudan yüzünü gösteren güneş o sabah nereye gitmişti? Anladık ki bazı gidişlerin dönüşü olmaz imiş…Gecenin içindeki sesler susmadığı için, bendeki sesler kelime olamadı, çünkü kelimelerimin kanatları kırıldı belki kırılmadı ama yük öyle ağırdı ki kelimeler taşıyamadı… çığlık çığlığa susuyorum şimdi. İsyanımı çığlıklarım bastırıyor. Cevapları olmayan sorular zihnimde yüzüyor. Başıboş bütün kelimeler…cesaretleri yok cümle olmaya…öyle kusursuz bir uçurum ki düşecek yer yok…her yer kırmızı, her yer siren sesi…tek başına omuzlanamayacak kadar ağır bu acı parmak izi gibi kişiye hasmış. Yüreği kasıp kavuran bu yaralar ne kadar da derinmiş…İnsan delirmenin sinsi bir oyun olduğunu aşırı yalnızlık içindeyken öğrenirmiş.

Yorgun beynimdeki düşünceler, göz çukurlarıma hapsettiğim göz yaşlarım ruhuma eziyet ediyor, göğüs kafesimi zorluyor, kulaklarımdaki çığlıklar kalbime azap oluyor, yaşadıklarım piksel piksel kaydolurken beynime, unutulmaya en dirençli yere…Canım nasıl yanıyor, içimi kemiren yüreğime çöreklenen tarifi imkansız bu acı nasıl taşınır, bu acıyla nasıl yaşanır bilmiyorum, öğretmediler ki…Sinede saklı bu acıları anlatmak ne mümkün, bunu yazmaya hangi kalemin gücü yeter bu kadar kolay ölünen bir dünyada.

Eyy hayat bir gönlümü bahar almış bir gönlümü ayaz…bir damla umut istiyorum senden, acıtıp kanatıp sardık yaralarımızı, bir kenara bıraktık yaşanmışlıkları, gömdük anılarımızı ve diktik başına en güzel mezar taşını…huzuru bekliyoruz. Bugün kendimize olan inancımızı korumak, yarım kalmış hayallerimizi gerçekleştirmek ve hayatın nüanslarını fark edebilmek için, daha çok teşekkür etmek, hayata hiç olmadığı kadar daha sıkı sarılmak, takvimdeki günleri saymak yerine her günü eşsiz kılan anları dilediğince yaşamak için, gözlerimizi her açtığımızda dünyaya yeni bir renk katmak için hayatın getirdiklerini sakince kabul edeceğiz. Ayakta kalabilmek adına sığınabileceğimiz tek kalemiz sabrımız ve sükûnetimiz. Birlikte iyi olacağız… beraber iyileşeceğiz… bir “ara”yı doldurarak kalan yolumuza devam edeceğiz.   

NURAY DAPLAN

İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI

 

 

İlgili Haberler

Share on facebook
Share on twitter
Share on whatsapp
Share on pinterest
Share on tumblr
Share on email
Puan Durumu